Medyumlar Arası Geçiş ve Ruhu Korumak
Medyumlar[1] arası geçiş çok zordur. Orijinalinde kitap olan bir eseri tamamen farklı bir sanat dalı olan sinemaya aktarmak ve bu sırada tamamen sadık kalmak neredeyse imkansızdır. Bunu Alfred Hitchcock kitabında belirttiği “iyi uyarlamalar ucuz romanlardan çıkar” sözüyle ya da gelmiş geçmiş en iyi korku-gerilim filmlerinden sayılan The Shining’in uyarlandığı romanı neredeyse tamamen hiçe saymasıyla anlayabiliriz.
Bence bu noktada önemli olan uyarlanan eserin mesajlarını, ruhunu anlayıp bir şekilde onu ortaya koymaktır. Üstelik romanları uyarlamak uzun vadeli bir tempo ister ve oldukça zor bir iştir. Romanlar, hatta genel olarak edebiyat alanı, okuyucuların kendi yönelimlerini ve temposunu belirledikleri eserlerdir. Hatta bu yönelim ve tempo okuyucudan okuyucuya değiştiği için, her kitap her farklı okuyucuda bambaşka bir tat bırakır. Öte yandan sinema sanatında tempo, değiştirilemez ve sadece yönetmenin söz sahibi olduğu bir öğedir. Ayrıca uyarladığınız medyumları, -dizi de olsa- romanlardaki gibi teferruatlı anlatacak vaktiniz olmuyor.
“Silmarillion” zaten başlı başına diğer Tolkien kitaplarından çok başka bir yerde duruyor. Sinemaya uyarlaması açık ara en zor eseri. Kitabın ilk çeyreğinde, evrenin yaratılışını anlatıyor ki, bunu tasvirlerle değil tamamen şiirsel anlatıyor. Ardından kitabın dili biraz hafiflese bile yine dikkatinizi tamamen vermediğiniz sürece kesinlikle anlayamayacağınız şekilde devam ediyor. “Yüzüklerin Efendisi” serisi, biçim olarak olmasa da içerik açısından oldukça fantastik ve masalsı kalıyor. “Hobbit” ise kendi çocukları için yazdığı bir masal. “Silmarillion” da ise pek bu yolları kullanmıyor. Karakterlerimize oldukça dışardan bakıyoruz, çoğu karakter tek boyutu geçemiyor. Bu fantastik evrenin içindeki unutulmuş öyküleri okuyoruz aslında. Yani hikâye uyarlanacak olursa zaten yönetmenler ve senaristler kendilerinden oldukça şey eklemek zorunda kalacaklardı. Bu yol izlenseydi de ben seyircinin memnun kalacağını sanmıyorum.
Peki seyirci neden memnuniyetsiz? Esere sadık kalınmadığı için. Bence yukarda belirttiğim sebeplerden ötürü, zaten bu esere tam olarak sadık kalmak imkânsız. Ayrıca sanırım çoğu insanın bilmediği bir detaydan ötürü de imkansız: Amazon “Silmarillion” eserinin haklarını almadı. “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” eserlerinin telif haklarını alırken, evrenin geri kalanı için sadece isim haklarına sahip. Yani isteseler bile birebir uyarlama şansları yok. Bazı insanlar da garip sebeplerden ötürü diziye nefret kusmakta. “Zenci elf mi olur?”, “Kadın cücenin neden sakalı yok”, “Elrond çok çirkin olmuş” gibi…. Bu yorumlar çok da kâle alınması gereken yorumlar değil diye düşünüyorum. Çünkü içerik hakkında hiçbir fikir barındırmıyorlar.
Ben bu diziyi direkt bir “Silmarillion” uyarlaması olarak değerlendirmeyeceğim. Ancak Orta Dünyayı Orta Dünya yapan şeylere sahip mi diye değerlendireceğim. Orta Dünyanın ruhuna sahip çıkıyor mu diye…

Teknik Detaylar
Bu kısım aradan çıkmalı diye hissediyorum. Çünkü bu konuda söyleyebileceğim negatif hiçbir şey yok. Dizinin zaten çok korkunç bir bütçesi var. Uzaktan gösterdikleri şehirler, arka planda kalan mekanlar oldukça detaylı. Genelde geniş çekimlerde, eğer çekim tamamen yeşil ekranda yapıldıysa, oyuncular mekanlardan çok kopuk durur. Bunun sebebi genelde ışıklandırmadır. Oyuncuya yansıtılan ışık maalesef tamamen yeşil ekranda simüle edilemiyordu. Bu da CGI(Computer Generated Image)’nin yapay durmasına sebep oluyordu. Önce Ray Tracing(Işın izleme, bilgisayarda oluşturulan ortamlarda ışıklandırmanın sanatçı tarafından değil, bilgisayar tarafından yerleştirilmesi) teknolojisi ardından ilk olarak “Mandalorian”da gördüğümüz yeni bir teknikle(bilgisayarda oluşturulan ortamların çekim sırasında dev LED ekranlarla gösterilmesi) çözülmeye çalışıyor. Ancak “Mandalorian” dizisi hariç ışık hala en yüksek prodüksüyonlu işlerde bile çözülememiş duruyor. Oyuncular hep ortamdan soyut kalıyor. Bildiğim kadarıyla “Güç Yüzükleri (The Rings of Power)” bu ikinci tekniği kullanmamasına rağmen oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Oyuncular gerçekten o mekanda gibi duruyorlar. Maket kullanmadan bu kadar gerçekçi görüntüler yakalamaları gerçekten çok büyük başarı. Ayrıca sinema kısmını geçersek, herhangi bir dizide gördüğümüz en iyi prodüksiyon bu. Bu kısmı sürekli övmemek için ayırdım, şimdi de ilk bölüme geçelim. Önden uyarayım, bu noktadan sonrası diziyle alakalı spoiler içermektedir. Ayrıca ilk iki bölümü birlikte inceleyeceğim için biraz uzun olabilir. Özellikle bu sefere özel olarak biraz tasarımları ve tercihleri de konuşmam gerektiği için daha da uzun olacak.
1.Bölüm- Geçmişin Gölgesi
Açılış “Yüzüklerin Efendisi” uyarlamalarından da aşina olduğumuz şekilde bir Galadriel monoloğuyla başlıyor. Ancak o kadar kudretli hissettirmiyor. İlk olarak çocuk Galadriel’i ve diğer elf çocukları gördüğümüz sahnede biraz düşük başladım. Kostüm, saç, makyaj ve ortam oldukça sıradan geldi. Bu kısmın Ağaçlar Çağında geçtiğini biliyordum ve çok farklı hayal etmiştim. Ardından Galadriel’in ağabeyi ile arasında geçen ve sonrasında bize hatırlatılacak diyaloğun bitimiyle birlikte uzak çekimde şehri ve ağaçları görüyoruz. İşte o an büyülendim, ama teknik detayları geçiyoruz. Ardından Galadriel monoloğu devam ediyor ve bence çok hoş gözüken sahneler görüyoruz. O kısımda sadece on saniye gördüğümüz savaş alanını övmek istiyorum biraz. Gerçekten çok kısa süren bir sahne için çok uğraşılmış. İnanılmaz iyi bir ışıklandırma, maalesef dizide çok görmediğimiz geniş bir çekim ve makyajı çok bol bir kalabalık. Bu sahne benim diziye karşı umutlarımı yeşertti, düşük beklentiyle açtığım dizi beni uzanma pozisyonumdan, oturma pozisyonuna geçirmeyi başardı. Monolog Galadriel’in motivasyonunu ve dizinin geçtiği çağı iyi bir şekilde anlattıktan sonra başladı. Tek tek sahne sahne diziyi incelemeyeceğim korkmayın, kayda değer bulduğum başlıkları deşmek istiyorum biraz daha.
Diyaloglar
Maalesef senaristin kalemi çok kuvvetli değil. Dizi söylemek istediğini söylüyor ama bunu Orta Dünya ruhuna sahip çıkarak yapmıyor maalesef. Hatta bu konuda Türkçe altyazıyı diziye oranla çok daha başarılı buldum diyebilirim. “Yüzüklerin Efendisi” uyarlamalarında en sevdiğim şeylerden biri çevirisi ve seslendirmesidir. Orijinal eserden bile daha detaylı ve özverilidir diyalogların çevirisi. Çünkü Çiğdem Erkal inanılmaz bir iş çıkartıp, farklı toplumlara bizim geçmiş dönemlerimizden Türkçe kelimeler atamış. Ve seslendirme de bu çeviriye sağdık kalmıştı. “Güç Yüzükleri (The Rings of Power)” böyle çevirisi olabilecek bir iş olmadığı için, tabii ki o seviyede bir çeviri yok karşımızda ancak olabildiğince şiirselleştirilmiş bir çeviri ortaya çıkarmışlar. Dublajı de heyecanlı olduğum bir konuydu, ancak seçimler pek kulağıma uymadığı için değerlendirecek kadar dublajı deneyemedim.
Diyaloglar hakkında biraz sinirli olduğum konu ise şu: Orta Dünya masalsı anlatının getirisiyle birlikte insana umut veren, inandığı şeylerin peşinde koşmasını öğütleyen bir evren. En karamsar anlarda bile, umut ve inanç karakterlerimize yol gösterir, başarıya kavuşturur. Okuyucu ve seyircilerin de içinde bir ışık yakar. Maalesef dizi bu konuda da Orta Dünya ruhuna sahip çıkamıyor. Genelde diyaloglar karamsar karakterlerin koydukları noktalar ile bitiyor. Haklı olduğunu bildiğimiz karakterler susup kalıyor. Buna örnek olarak ilk bölümden Nori ve annesinin salyangoz temizlerken, Galadriel ve Elrond’un heykellerin önündeki ve Arondir’in komutanı Revion ile kurduğu diyalogları gösterebilirim. Bu iyi karakterlerimizde, karamsar dünyayı kabullenmeleri gibi bir durum oluşturuyor. Masalsı anlatı bozuluyor.
Burada övmem gereken ufak bir nokta var. Evren hakkında bilgiler, hiçbir fikri olmayana anlatır gibi anlatılmamış. Şehirler, insanlar anlatılırken karşısındaki karakteri hiç bilmiyormuş gibi değil, hatırlatır gibi, bildiklerini över gibi anlatılmış. Bu da biraz olsun diyalogları doğal tutmayı başarmış.
Galadriel ve Elfler Hakkında

İlk gördüğümde oyuncu seçimini oldukça sevdim. Aynı zamanda oyuncu ilk sahnelerde ruha uygun, düzgün bir Elf rolündeydi. Galadriel’in biraz değiştirilmesini anlıyorum. Kadim elfler kudret sahibidir ve bunu kullanabilirler. Kudret bu evrende biraz büyü sistemi yerine geçer ancak kimse çıkıp ateş topu atmaz, bunlar daha çok küçük mucize gibidirler. Diyaloglardaki masalsı anlatım yoksulluğu, beni görece biraz daha bu dizinin realistik olacağı konusunda kandırdı. O yüzden kadim elf olan Galadriel’den kudretin alınıp, kılıç kalkan verilmesini garipsemedim. Çünkü ana karakter Galadriel ve kudret izlemesi çok eğlenceli bir şey değil.
Buz troll’üyle savaştıkları sahne oldukça keyifliydi, kısa ve netti. Galadriel kralla görüşmeye dönene kadar her şey çok iyi gidiyordu. Elfler oldukça küstah ve kibirli canlılardır. İnandıkları şeylerin doğru olduğuna körü körüne bağlıdırlar. Ancak bu sırada oldukça da kontrollüdürler. Elf olarak seçilen oyuncuların çoğu bu hali tavrı çok başarılı bir şekilde yansıtıyorlar, aynı zamanda fiziksel olarak da biraz benzer yüz tipine sahip oyuncular seçilmiş o da çok hoşuma gitti. Ancak Galadriel sinirlendiği zaman kontrolü kaybetmiş gibi davranıyor. Ufak ufak titriyor, gözleri geriliyor ve doluyor, volta atmaya başlıyor. Karşındaki Elrond ise kontrolü hiç elinden bırakmıyor. Bu da az önce bahsettiğim şeye sebep oluyor biraz. Biz haklı olduğuna inandığımız karakteri, çaresiz ve haksız konuma düşmüş şekilde görüyoruz.
Galadriel’in kendisine yapılan gitme teklifini kabul etmesi hakkında hiç iyi şeyler düşünmüyorum ama Galadriel sahnelerinde kaldığımız sürece bu yazı oldukça negatif bir hal alacak, o yüzden o kısmı 2. Bölüme bırakıyorum.
Nori ve Kılayaklar Hakkında

Diziden hiç spoiler yememek için fragmanları izlememiştim. Kaynak materyale aşina olduğum için, bu dönemde geçen bir dizide Hobbit görmeyi beklemiyordum. Ortaya çıktıkları sahne çok hoştu, eğlenceliydi. Ufak köylerine bayıldım, kompakt ve gizli kalma çabaları üzerine konuşmadan çok hoş bir şekilde sadece ortamla bile verilmiş. Saç ve makyajları, kıyafetleri nasıl bir toplum olduklarını çok iyi anlatıyor.
Başta hem sadece Orta Dünyada tehlikenin yayıldığını göstermek amaçlı, hem de bu dünyada bu halklar da var diye, evrenin çeşitli olduğunu göstermek için koyulmuş bir sahne olduğunu düşündüm. Ancak öyle değilmiş. Dizideki diğer öykülere, şimdilik çok uzak bir yerde kendi küçük öyküleri var.
Salyangoz temizleme sahnesindeki boğucu diyalog dışında izlemekten keyif aldım Nori ve Kılayakları. Bu sefer ise inandıkları doğrultuda hareket etmek isteyen Nori karakterini haksız konuma düşüren bir diyalog var burada.
Arondir, Bronwyn ve Doğu Halkları Hakkında

Bu kısım diziden beklentimi düşüren kısımdı aslında. Çünkü diğer kısımlardan farkı kaynak materyalde hiç bulunmayan, tamamen yeniden yazım olmasıydı. Beklentilerimin aksine bu kısımlar açık ara dizinin en iyi kısımları gibi hissettirdi. Buna Arondir’in oyunculuğunun çok büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Oyuncu en azından benim aklımdaki Elf hali ve tavrına çok uygun oynamış. Oldukça özel ve kontrollü hissettirirken, bazı sahnelerde klasik elf küstahlığı ve kibrini çok tatlı ve ayarında seyirciye aktarabildi. Asıl hoş olan bu tavır seyirciye diyaloglarla değil tamamen oyunculukla aktarılmış. Diyaloglarla aktarılsa problem olur muydu? Bence olurdu. Bu tamamen görsel bir medyum. Medyumu doğru kullanmak duygu geçişlerini ve olayların etkilerini sözlü ya da sesli değil görsel olarak anlatmaktan geçer. Diyalogların sadece pekiştirici ve destekleyici konumda kalması gerekir.
Arondir’in oyunculuğunu çok beğenirken Bronwyn’in için çok kuvvetli duygulara sahip değilim. Hatta köydeki çoğu oyuncu sadece yeterli oynamış diyebilirim. Bu kısımda diyaloglar hakkında yine bir şeyler söylemem lazım. Elfler Doğu Halklarına oldukça ırkçı bir açıdan yaklaşıyor. Bunun sebebi zamanında Melkor’a yardım etmeleri. Geçmişin günahlarını gelecek nesillerde de arıyorlar, bu oldukça gerici ve ırkçı bir yaklaşım. Bunu Arondir’in devriye arkadaşı Medhor ve komutanı Revion ile girdiği diyaloglarda oldukça net bir şekilde görüyoruz. Medhor’u beğenmesem de -zira kendisi bu küstah, kibirli, ırkçı yaklaşımı hiç elflere yakışmayan bir tavırla sergilerken- Revion gerçekten bu iğrenç davranışları iyi, hatta doğru oyunculukla sergilemiş. Bu aslında Medhor’un oyuncusunu yerdiğim değil, yönetmenin kötü tercihini yerdiğim bir kısım.
Bölümün Sonları
Galadriel bindiği gemiyi terk etmeyi seçiyor. Bu kısım oldukça güzel çekilmeye çalışılmış ancak ben kendimi oldukça kopuk hissettim sahneden. Bıçağı bırakmayışı karakterin bu kararı vermeyi ne kadar istemediğini anlatmak için vurgulanmış, ancak zaten hedefine ne kadar kilitli bir Galadriel izlediğimizi dizi birçok sahnede vermişti. Hatta hedefine adanmışlığı kendi kontrol mekanizmasını bile zorluyor. O yüzden en başından bu kadar kararlı bir karakter, neden gemiye binmeyi kabul etti? Elrond ile konuşmalarının zaten negatif duyguların kazandığı bir diyalog olması, eserin ruhuna ters hissettiriyordu. O diyalogu daha düzgün kurabilseler bu yapmacık sahnelere hiç gerek kalmayacaktı. Ellerini Thondir’e uzatması, o sırada müziğin yükselmesi hiçbir şey ifade etmiyor. Amaçları tamamen görsel olarak güzel gözüken sahneler çekmekmiş gibi hissettiriyor. Güzel de gözüküyorlar ancak bu medyum senin hikayeni, görsel olarak bir şeyler ifade eden sahnelerle anlatmanı gerektiriyor. El uzatma sahnesi Galadriel’in karakterine, o an yapmak istediği şeye çok ters. Işıklandırmanın da karakterimizin yapmak istediği şeye çok ters bir şey yapmak üzereyken fazla pozitif kullanıldığını düşünüyorum. Yani bana kalırsa gemideki bütün sahneler, güzel gözüken ancak sinemacılık açısından inanılmaz kötü sahneler. Gemiye binmesi bile çok yanlış bir tercih. Ancak bütün bu sahnelerin, abisiyle olan konuşması arkada tekrar oynatılırken gerçekleşmesi daha da kötü. Zaten Galadriel gemiye bindiğinde terk edeceğinden emindim ve aklıma direkt kağıt gemi üzerine yaptıkları sohbet gelmişti. O sahnenin tekrar gösterilmesi, seyirciyi aptal yerine koymaktan başka bir şey değilmiş gibi geliyor.
Arondir Galadriel’in de gönderilmesine sebep olan arkası boş bir barış ilanı yüzünden, karakolunu terk etmek zorunda kalıyor. Gitmeden aşık olduğu Bronwyn’e bir veda etmek için uğradığında, hasta bir inek görüyor. İnekte basit bir hastalıktan fazlası olduğunu fark eden Arondir, çiftçiden aldığı ipucunun peşine düşüyor. Aslında tehlikeli bir durum olduğunun farkında olan Arondir’in, Bronwyn’nin ona katılmasına izin vermesine hiç anlam veremesem de dizi hem öyküsel hem de meta birçok kötü tercih yapıp duruyor zaten. O yüzden çok da takılamadım.
Bölümün başından beri ufak ufak ipuçları verilen göktaşı sonunda düşüyor ve Nori göktaşını takip edip, aslında düşen bir adam olduğunu fark ediyor. Şimdi bahsedeceğim kısım biraz daha varsayımsal olacak. Düşen kişinin bir Maia olduğunu düşünüyorum, hatta büyük ihtimalle Gandalf. Maiar(Maia’nın çoğul hali) Valar’ın Orta Dünyaya yolladığı yardımcılarıdır. Valar bu evrenin tanrıları sayılırsa Maiar da melekleridir. Benim takıldığım kısım gelişi. Maiar, Elfler nasıl terk ediyorsa öyle gelirler. Burada takıldığım şey neden sadık kalmadıkları değil. Takıldığım şey bu evrende gerçekten fantastik varlıklar olsa da büyü kısmı öyle abartılı değildir, daha çok küçük belki de gözle görülemeyecek kadar küçük mucizeler şeklindedir. Daha önce de bahsetmiştim. Aslında oldukça normal yaşamlar sürer bütün bu halklar. Bu da işin yine biraz ruhu reddetmesi gibi hissettim.

2.Bölüm- Avare
Galadriel ve Yapaylık Hakkında
Az önce de belirttiğim gibi Galadriel hakkında verilen her karar yanlış gibi hissettiriyor dizide. Öncelikle sahnelerinin yerleştirildiği yerler mesela. Az sonra bahsedeceğim Khazad-dum sahneleri, The Stranger(şimdilik kadroda adı bu şekilde geçiyor) karakteri ile iletişim kurmayan çalışan Nori sahnelerinin arasında tutmuşlar bu sahneleri. Evren hakkında görmek istediğimiz şeyleri gördüğümüz, ana hikayenin başka bir açıdan ilerleyen sahnelerinin arasına, oldukça yavaş sahneler sokuşturmak tempoda tutarsızlıklar oluşturuyor.
Galadriel’in bu yolculuğu sırasında insanların elflere karşı tutumunu, orkların hala Orta Dünya’da gezdiğini, bunlara dair ipuçları öğreniyoruz. Sayılır. Zaten bu bölümün ilk sahnelerinden Orkların hala yaşadığını biliyoruz. İlk Bölümün son anında da Gil-Galad da yozlaşmış yaprağa baktığında orkları görmüştük. Yani bu sahne seyirciye hiçbir şey öğretmiyor. Hatta lokasyonları hariç Galadriel de hiçbir şey öğrenmiyor. Zaten kalpten inandığı bir şeyin kanıtına ulaşmış oluyor. Bu seçim bence Galadriel’in karakterini şimdilik daha da zayıflatıyor. Gönlünün en derinlerinden inandığı şeyi terk eden bir karakter haline geliyor. Bu da hayallerinin ve inandıklarını peşinden koşmayı bırakmayan karakterlere ters düşüyor. Orta Dünya evreninde tanıdığımız herkes bu özelliğe sahiptir. İyi ya da kötü fark etmez, herkes düşündükleri şeylerin çerçevesinde sonuna kadar gitmeye devam eder. Yine eserin ruhunu korumakta sınıfta kaldığı anlardan biri gibi hissediyorum.
Son olarak bahsetmek istediğim şey gerilim yaratma çabaları. Bu da çok yapay ve sahte kalıyor maalesef. Kendi adıma konuştuğumda, Galadriel’in başına bir şey gelmeyeceğine emindim. Hatta bu diziyi izleyen çoğu insanın evrenin lore’ine hâkim olmasa bile filmleri izlediğine eminim. Bence kimse Galadriel’in başına bir şey gelecek mi diye gerilmemiştir. Birebir bir uyarlama olmadığının ve özgür davrandıklarının farkındayım ancak Galadriel, Elrond gibi filmlerde gördüğümüz karakterleri öldürmeyeceklerine adım kadar eminim. O yüzden tempo düşmesin diye bu sahneleri gerilim dozu yüksek çekmeye çektiklerinin farkındayım ancak başarılı olduklarını düşünmüyorum. Dediğim gibi, Galadriel hakkında verdikleri her karar hatalı hissettiriyor ve bu diziye çok ciddi zarar veriyor.
Cüceler ve Khazad-dum Hakkında

Tam olarak konuya dalmadan biraz Celebrimbor’dan bahsetmek istiyorum. Bence karakterizasyonu çok hoş oturtulmuş. Sanatçı bir Elf olduğu oyunculuğuyla birlikte çok güzel oturuyor. Hem ırki hem de amaçları doğrultusunda zarif bir açgözlülüğü var. Hatta sanatçı kişiliği tüm ırki altyapısının bile üstünde kalıyor. Bunu Elrond’la olan bir diyaloğuyla da çok güzel desteklemişler. Neredeyse bütün Elfler yaratılışlarından Cücelerden nefret ederken, Celebrimbor onlara zanaatkarlıkları yüzünden imreniyor. Oyunculukla desteklenen karakterizasyonu oldukça hoşuma gitti, ayrıca Celebrimbor oldukça önemli bir karakter, ileride de görmekten keyif alacağım.
Şimdi tam olarak cücelere gelelim. Mekan tasarımları, cücelerin kıyafet ve makyajları. Her şey çok iyi. Dizide mekan tasarımları çok iyi olsa da kaçındıkları bir şey var. Oyuncuların olduğu sahneleri çok geniş açılarla göstermiyorlar. Bu üzücü bir tercih gibi gelse de Khazad-dum’da bunu yapmamaları beni çok sevindirdi. Diğer şehirlerin aksine Khazad-dum’u geniş açılarla içinde halkının yaşadığı şekilde görmek çok daha keyifliydi. Gördüğümüz yerler arasında Kılayakların köyüyle birlikte yaşadığı hissedilen tek şehir buydu. Kılayakların köyü görece çok küçük olduğu için orayı tam saymıyorum.
Elrond ve Durin’in diyalogları bu bölümün en iyi sahnelerinden biriydi. Cüceler ve Elflerin sadece fiziksel değil her şeyleriyle ayrı varlıklar olduklarını çok iyi gösteriyordu. Galadriel’in sahnelerinde aslında Elfler ve İnsanların çok farklı oldukları belirtilmiyordu, sadece kulakları uzundu ve insanlar onlardan sebepsizce nefret ediyordu. Ancak bu sahnede cüceler sadece inatçı tek boyutlu karakterlerden de uzaklaştırılmış. İnatçılığın altındaki duygusal altyapı oyunculuk ve diyaloglarla iyi kurulmuş.
Nori ve Eserin Ruhu Hakkında
Bu kısımları hala büyük keyifle izliyorum ve takıldığım tek şey kudretin biraz sık ve olması gerekenden biraz fazla şaşalı kullanılması oldu. Biraz da The Stranger’ın bir şeyler çizdiği sahne ve Nori’nin babasının ayağının kırılması saçma bir bağdaştırma gibi geldi, bağlantıyı kuramadım ama çok problem yaratan sahneler değiller.
Bu kısma sakladığım bir şey var. Nori’nin esere katkısı bence birçok karakterden daha iyi geliyor. Nori insanın içindeki maceraya çıkma dürtüsünü basit ve iyi bir şekilde ortaya koyuyor. Bu da bence eserin ruhunu yansıtmalarındaki nadir pozitif şeylerden biri. Burada Cücelerle Kılayakları birlikte ele almam gereken bir konu var gibi hissediyorum. Kültürlerinin ağızları üzerindeki etkisi çok gerçekçi hissettiriyor. Gerçekten bütün kültürleri yaşadıkları alana göre şekillenmiş, bu da dillerini etkilemiş.
Arondir, Bronwyn ve Gerçek Gerilim Hakkında

Dönelim dizinin yine en kuvvetli kısımlarına. Bu dizi gerilim vermeyi başarabiliyormuş. Hem Arondir’in tünellerde sıkıştığı sahnede hem de Bronwyn ve oğlu Theo’nun bir Orkla kısılı kaldığı sahne çok gergindi. Arondir’in yanına Bronwyn’i kabul etmesi hemen sonrasında bir işe yaradığı için o karar da beni rahatsız etmeyi bıraktı.
Bu kısımlarla ilgili beni rahatsız eden tek şey: Irkçı ve gerici tavırları gerçekten haklı olan Elfler. Bu oldukça problematik bir mesaj gibi geliyor bana. Geçmişin günahları haksızca gelecek nesillere yükleniyor ancak bütün köyün gerçekten de öfke problemleri var. Tatlış ve iyi biri olarak gördüğümüz hancı amca bile Bronwyn’e patlayıp azarlamaya başlıyor.
Gördüğümüz Ork’un makyajı çok iyidi. Oyunculuk açısından biraz karikatürize kaçmış ancak yine de garip hissettirmedi. Bronwyn güçlü ve idareli biri olarak sağlam kuruyorlar.
Müzikler
Kapatmadan önce müziklerden bahsedeyim. İşin başında orijinal üçlemeden de tanıdığımız Howard Shore var. O kadar akılda kalıcı, yıllarca mırıldanacağımız parçalar ortaya çıkmamış olsa da sahnelere eşlik etmek konusunda oldukça başarılılar. Zaten Howard Shore orijinal üçlemede çalışırken de sipariş üzerine değil, sahnelerin üzerine besteler çıkarmıştı. O kadar ikonik olmasalar da görevlerini iyi yerine getiriyorlar. Sadece jenerik müziği biraz daha özel hissettirebilirdi gibi hissediyorum.
Kapanış
Bu çok uzun incelemenin sonunda şunları söylemek istiyorum. Uyarlamalar konusunda diğer insanlara göre oldukça esnek olsam da eserin mesajlarına ve ruhuna dikkat ederim. Buna rağmen “Güç Yüzükleri (The Rings of Power)” beni uyarlama olarak hiç tatmin etmedi. Tamamen özgür davrandıkları kısımlarda biraz daha iyi iş çıkardıklarını düşünsem de yeterli bulamadım. Bu işi tamamen orta dünyadan soyutlayacak olursam oldukça keyifli, özellikle seyir zevki çok yüksek bir dizi olduğunu düşünüyorum. Bakmaktan çok keyif aldığım bir iş oldu bu.
[1] Medyum: Ruhlar alemi
Yazar : Taha Kurukahveciler (Tüm Hakları Saklıdır. All rights reserved. Kültür Sakarya 2022 ©)
Editörler: Yunus Erçin Kol, Buse Manolya Akgün
- Güç Yüzükleri 1. ve 2. Bölüm İncelemesini beğendiysen ve diğer içeriklerimize göre sitede daha çok gösterilmesini istersen başlığın altındaki yukarı ok tuşuna basabilirsin.*
- Eğer favorilerine kaydetmek istersen kalp tuşuna basabilirsin*
- Daha sonra bakmak için kitap ayracı butonuna basıp içeriği kaydedebilirsin. *
- *Site üyeleri için
Eğlenceli ve kültür dolu dünyamıza katılmak için Kültür Sakarya'ya Üye Ol Daha fazla edebi içerik için Sanat ve Edebiyat Diğer içerikler için Ana Sayfamız. Yetmez! Ben bu güzel sitede içerik üretmek istiyorum dersen Başvuru Formumuz